Ne zaman bir müze ya da sanat galerisi gezsem hep aynı duyguya ve hayale kapılıyorum ;taşa ya da bronza kazınan bu cansız suretler bir anda canlansa bana ne söylemek ister? Çok uçuk bir hayal gibi gelebilir. Ama bu sorudan kendimi hiçbir zaman alamadım. Sanki canlansalar diyecekler ki:’’ Bir bilseniz neler gördüm ,neler geçirdim. Ne ellerde yoğruldu acılarım , sevinçlerim ve hayallerim .Ne kem gözlerin nazarına ifşa oldum .Çamura , mermere ve bronza çalmışlar ruhumu, ondandır bu sessiz çığlığım .’’ der gibi bakardı birçok heykel. ’’ Ah bir konuşabilseler, neyse …
Eski Türkler yüzyıllar boyunca atalarını anmak ve ruhunu yaşatmak adına ,mezar başlarına ‘’balbal’’ denilen heykeller yapıp dikmişlerdir .Yıllar içerisinde Orta Asya bozkırlarında ve Sibirya coğrafyasında ,onlarca balbal örneği bulunmuştur. Balballar Türk heykel sanatının ilk ve en nadide örnekleri olarak kabul edilmiştir. Ataya saygı kültünün(inancının ) en önemli parçalarından birisi sayılırdı balballar. Ancak Türk boylarının birçoğu , sekizinci yüzyıldan itibaren İslam dinini benimsemeye başladıkça ,balbal yapma geleneği yavaşça terkedilmiş(doğal olarak heykel sanatı da ), yerini başka İslami sanat dallarına bırakmıştır .Asırlar boyunca da ,putperest bir sapmaya sebebiyet verebilir endişesi ile Türk-İslam toplumlarında heykel sanatından ehemmiyetle uzak durulmuştur. Ancak asırlar sonra bir Osmanlı sultanı bu kaideyi yerle bir ederek ,heykelini yaptıran ilk ve son padişah olarak tarihe geçmiştir.Kim mi? Osmanlı Devleti’nin otuz ikinci padişahı ;Sultan Abdülaziz.
Sefere çıkma geleneği hariç tutulursa, Osmanlı sultanlarının dış ülkelere seyahat etmedikleri bilinir. Hatta bir iki istisna örnek dışında (II.Mahmut ilk yurtiçi gezisi yapan padişahtır) sultanlar Anadolu’yu da gezmemişlerdir. Sultan Abdülaziz’in 1867de gerçekleştirdiği Fransa, İngiltere, Avusturya ağırlıklı Avrupa seyahati bunun tarihteki ilk ve tek istisnai örneği olmuştur. Bu seyahat ‘’ Saltanat Vagonu’’ denilen ve günümüzde Rahmi Koç Araba Müzesi’nde sergilenen tren ile gerçekleşmiştir. Kırk yedi gün gibi uzun denebilecek bir sürede tamamlanan ve döneminde büyük yankı uyandıran seyahatin Osmanlı toplumundaki[11] etkileri de büyük olmuştur. Ama asıl sürpriz, bu seyahat sonrasında gerçekleşmiştir; bir Türk -İslam sultanı ( hatta halifesi) heykelinin yapılması emrini vermiştir.
Bu heykel 1871 yılında Floransalı sanatçı F. Fuller tarafından tasarlanmış, döküm ustası Miller tarafından da 1872 yılında Münih’te dökülerek İstanbul’a getirilmiştir. Sultan Abdülaziz’in atlı bronz heykeli, Osmanlı (özellikle de müslüman tebaanın ) halkının , henüz heykel sanatı gibi tasvir üzerine plastik değerleri ön plana çıkaran sanat dalına alışık olmadığı için tepki çekmemek adına açık bir meydana değil ,Beylerbeyi Sarayı’nın giriş salonuna yerleştirilmiştir. Ve günümüzde hala orada sergilenmektedir. Sultan Abdülaziz’in at üstünde gerçek boyutlarda tasvir edildiği heykelde sultan, sol eliyle atının yularını tutarken başında fesi, tören giysileri içerisinde betimlenmiştir. Vakur görünümlü sultan, ileriye doğru kararlı bir bakış atmaktadır. Padişah Abdülaziz’in bu heykeli dönemin sanat anlayışına uygun nitelik taşıyan en önemli natüralist çalışmalar arasında yer almaktadır. Büstünü yaptırmakla yetinmeyen padişah, Beylerbeyi Sarayı için 24 tane hayvan heykeli sipariş eder. Ve kısa süre sonra, böğüren boğa, dinleyen ve umutsuz geyik, yavrusunu emziren geyik, yavrularını toplayan dişi aslan, dinlenen aslan heykelleri, top tutan aslan, kayalıkta pusu kurmuş aslanlar, dişi kaplan, yürüyen kaplan, timsah üstündeki aslan, Beylerbeyi Sarayı’nı süsler. Osmanlı sanatında bir devir onunla başlamış ve bitmiştir. Saraylar için getirtilen diğer heykeller ise bir tanesi Yıldız’da, diğer üçü Dolmabahçe Sarayı’ndadır. Ancak şunu da eklemek gerekiyor ki, Abdülaziz’in heykelleri salt yönetim merkezlerinde yer almıyor. Kadıköy’ün simgelerinden addedilen meşhur boğa heykeli ve Sabancı Müzesi’nin bahçesindeki “Şaha Kalkmış Özgürlük Atı” heykeli de yine sanat meraklısı Sultan Abdülaziz’in yaptırdıklarındandır.
İşte değerli okurlarım. Bir Osmanlı sultanı asırlar boyu süren bir tabuya kafa tutmuş aslında .Bugün bile çok zordur bazı tabulara karşı kürek çekmek .Ne enteresan bir yazgıdır ki ,Sultan Abdülaziz de darbeye maruz kalarak tahttan indirilmiştir. Bu olay cüretinin bedeli midir, yoksa tamamen bir tesadüf müdür bilinmez. Ama Abdülaziz ,otuz altı padişahın içinde hala en radikal olanlardan biri olarak kabul edilir.
Sözlerimi tamamlarken sizden özel bir ricam olacak sevgili okurlarım. Eğer yolunuz Beylerbeyi Sarayı’na düşerse (belki daha önceden de düşmüştür) Abdülaziz’in heykelini biraz daha yakından inceleyiniz. Kulak verin bakalım size de bir şeyler fısıldayacak mı ?
[11]ek
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
DEMET SAÇAN
HEYKELİNİ YAPTIRAN TEK OSMANLI SULTANI :ABDÜLAZİZ
Ne zaman bir müze ya da sanat galerisi gezsem hep aynı duyguya ve hayale kapılıyorum ;taşa ya da bronza kazınan bu cansız suretler bir anda canlansa bana ne söylemek ister? Çok uçuk bir hayal gibi gelebilir. Ama bu sorudan kendimi hiçbir zaman alamadım. Sanki canlansalar diyecekler ki:’’ Bir bilseniz neler gördüm ,neler geçirdim. Ne ellerde yoğruldu acılarım , sevinçlerim ve hayallerim .Ne kem gözlerin nazarına ifşa oldum .Çamura , mermere ve bronza çalmışlar ruhumu, ondandır bu sessiz çığlığım .’’ der gibi bakardı birçok heykel. ’’ Ah bir konuşabilseler, neyse …
Eski Türkler yüzyıllar boyunca atalarını anmak ve ruhunu yaşatmak adına ,mezar başlarına ‘’balbal’’ denilen heykeller yapıp dikmişlerdir .Yıllar içerisinde Orta Asya bozkırlarında ve Sibirya coğrafyasında ,onlarca balbal örneği bulunmuştur. Balballar Türk heykel sanatının ilk ve en nadide örnekleri olarak kabul edilmiştir. Ataya saygı kültünün(inancının ) en önemli parçalarından birisi sayılırdı balballar. Ancak Türk boylarının birçoğu , sekizinci yüzyıldan itibaren İslam dinini benimsemeye başladıkça ,balbal yapma geleneği yavaşça terkedilmiş(doğal olarak heykel sanatı da ), yerini başka İslami sanat dallarına bırakmıştır .Asırlar boyunca da ,putperest bir sapmaya sebebiyet verebilir endişesi ile Türk-İslam toplumlarında heykel sanatından ehemmiyetle uzak durulmuştur. Ancak asırlar sonra bir Osmanlı sultanı bu kaideyi yerle bir ederek ,heykelini yaptıran ilk ve son padişah olarak tarihe geçmiştir.Kim mi? Osmanlı Devleti’nin otuz ikinci padişahı ;Sultan Abdülaziz.
Sefere çıkma geleneği hariç tutulursa, Osmanlı sultanlarının dış ülkelere seyahat etmedikleri bilinir. Hatta bir iki istisna örnek dışında (II.Mahmut ilk yurtiçi gezisi yapan padişahtır) sultanlar Anadolu’yu da gezmemişlerdir. Sultan Abdülaziz’in 1867de gerçekleştirdiği Fransa, İngiltere, Avusturya ağırlıklı Avrupa seyahati bunun tarihteki ilk ve tek istisnai örneği olmuştur. Bu seyahat ‘’ Saltanat Vagonu’’ denilen ve günümüzde Rahmi Koç Araba Müzesi’nde sergilenen tren ile gerçekleşmiştir. Kırk yedi gün gibi uzun denebilecek bir sürede tamamlanan ve döneminde büyük yankı uyandıran seyahatin Osmanlı toplumundaki[11] etkileri de büyük olmuştur. Ama asıl sürpriz, bu seyahat sonrasında gerçekleşmiştir; bir Türk -İslam sultanı ( hatta halifesi) heykelinin yapılması emrini vermiştir.
Bu heykel 1871 yılında Floransalı sanatçı F. Fuller tarafından tasarlanmış, döküm ustası Miller tarafından da 1872 yılında Münih’te dökülerek İstanbul’a getirilmiştir. Sultan Abdülaziz’in atlı bronz heykeli, Osmanlı (özellikle de müslüman tebaanın ) halkının , henüz heykel sanatı gibi tasvir üzerine plastik değerleri ön plana çıkaran sanat dalına alışık olmadığı için tepki çekmemek adına açık bir meydana değil ,Beylerbeyi Sarayı’nın giriş salonuna yerleştirilmiştir. Ve günümüzde hala orada sergilenmektedir. Sultan Abdülaziz’in at üstünde gerçek boyutlarda tasvir edildiği heykelde sultan, sol eliyle atının yularını tutarken başında fesi, tören giysileri içerisinde betimlenmiştir. Vakur görünümlü sultan, ileriye doğru kararlı bir bakış atmaktadır. Padişah Abdülaziz’in bu heykeli dönemin sanat anlayışına uygun nitelik taşıyan en önemli natüralist çalışmalar arasında yer almaktadır. Büstünü yaptırmakla yetinmeyen padişah, Beylerbeyi Sarayı için 24 tane hayvan heykeli sipariş eder. Ve kısa süre sonra, böğüren boğa, dinleyen ve umutsuz geyik, yavrusunu emziren geyik, yavrularını toplayan dişi aslan, dinlenen aslan heykelleri, top tutan aslan, kayalıkta pusu kurmuş aslanlar, dişi kaplan, yürüyen kaplan, timsah üstündeki aslan, Beylerbeyi Sarayı’nı süsler. Osmanlı sanatında bir devir onunla başlamış ve bitmiştir. Saraylar için getirtilen diğer heykeller ise bir tanesi Yıldız’da, diğer üçü Dolmabahçe Sarayı’ndadır. Ancak şunu da eklemek gerekiyor ki, Abdülaziz’in heykelleri salt yönetim merkezlerinde yer almıyor. Kadıköy’ün simgelerinden addedilen meşhur boğa heykeli ve Sabancı Müzesi’nin bahçesindeki “Şaha Kalkmış Özgürlük Atı” heykeli de yine sanat meraklısı Sultan Abdülaziz’in yaptırdıklarındandır.
İşte değerli okurlarım. Bir Osmanlı sultanı asırlar boyu süren bir tabuya kafa tutmuş aslında .Bugün bile çok zordur bazı tabulara karşı kürek çekmek .Ne enteresan bir yazgıdır ki ,Sultan Abdülaziz de darbeye maruz kalarak tahttan indirilmiştir. Bu olay cüretinin bedeli midir, yoksa tamamen bir tesadüf müdür bilinmez. Ama Abdülaziz ,otuz altı padişahın içinde hala en radikal olanlardan biri olarak kabul edilir.
Sözlerimi tamamlarken sizden özel bir ricam olacak sevgili okurlarım. Eğer yolunuz Beylerbeyi Sarayı’na düşerse (belki daha önceden de düşmüştür) Abdülaziz’in heykelini biraz daha yakından inceleyiniz. Kulak verin bakalım size de bir şeyler fısıldayacak mı ?
[11]ek